METABOLİK SENDROM
Metabolik sendrom nedir?
Metabolik sendrom, kalp ve damar hastalıkları (felç, kalp krizi ve bacak damar tıkanıklığı gibi) ve Tip 2 (erişkin tipi) şeker hastalığı riskini arttıran bazı koşulların, bir kişide bir arada bulunmasına verilen isimdir. Bir kişide metabolik sendrom olduğunu söylemek için şu koşullardan en az üç ya da daha fazlasının o kişide bulunması gerekir;
- Bel çevresinin kalınlaşması (Türk toplumu için kadında 90 cm ve üzeri, erkekte ise 100 cm ve üzeri)
- Trigliserit yüksekliği (kandaki bir çeşit yağ)
- Kan basıncı yüksekliği
- HDL kolesterolün (iyi kolesterol olarak bilinir) düşüklüğü
- Kan şekerinin şeker hastalığı düzeyinde olmayan yüksekliği (gizli şeker)
Metabolik sendrom hangi sıklıkta görülür?
Metabolik sendromun toplumdaki sıklığını belirleyen en önemli faktör o toplumdaki obezite (şişmanlık) sıklığıdır. Toplumda obezite oranını arttıran en önemli faktörler ise, kötü ve aşırı beslenme şekli ve günlük hareketimizin azlığıdır. Maalesef Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında obezite oranı en yüksek ülkelerden birisidir. Bu nedenle de metabolik sendrom ülkemiz toplumunun %30-35’i gibi büyük bir nüfusu tehdit etmektedir.
Metabolik sendromun belirtileri nedir?
En önemli belirti bel çevresinin kalınlaşmasıdır. Eğer eşlik eden kan şekeri yüksekliği ve/veya trigliserit yüksekliği var ise, özellikle yemek sonrası daha sık yaşanan halsizlik, yorgunluk ve uyuklama isteği görülebilir. Kan basıncı yüksekliği var ise baş ağrısı olabilir. Ancak hastalarının pek çoğunda şişmanlık ve bel çevresinde kalınlaşma dışında belirgin bir şikayet ya da belirti yoktur. Bu nedenle karın tipi şişmanlığı, kilo fazlalığı ya da şişmanlık sorunu olan bireylerin, metabolik sendrom tanısı açısından başka belirti gelişmesini beklemeden, bir İç hastalıkları ya da Endokrinoloji uzmanına baş vurmaları son derece yerinde olur.
Metabolik sendrom hangi sağlık sorunlarına yol açabilir?
Metabolik sendrom temelde karın tipi yağlanmanın yol açtığı bir metabolizma sorunları yumağıdır. Karın tipi yağlanma vücutta bazı istenmeyen hormon ve maddelerin artmasına neden olur. Artan bu hormon ve maddeler ise sırasıyla şunları yapar;
- İnsülin hormonunun etkisini azaltır (insülin direnci).
- Bilinen klasik iltihabın aksine, ateş ve kan iltihap testlerinde anormallik yapmayan, hafif, ancak uzun sürerse organları geri dönüşsüz etkileyen düşük dereceli iltihap ortamına neden olur.
- Kan trigliserit düzeyi artar ve HDL kolesterol düşer.
- Kan basıncı yükselmeye başlar ve hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) gelişir.
Bu sorunları Tip 2 diyabet, felç, kalp ve bacak damar tıkanıklıkları, bunlara bağlı uzuv kaybı, böbrek yetersizliği ve kalp yetersizliği gibi hastalıklar takip eder. Tip 2 diyabet görme sorunları ve körlük, uzuv kayıpları, bacak ağrıları ve böbrek sorunları başta olmak üzere pek çok organın hastalanmasına neden olarak, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirir. Tüm bahsi geçen bu sağlık sorunları o kişinin yaşam süresini kısaltır ve yaşam kalitesini azaltır.
Metabolik sendrom tanısı nasıl konur?
Metabolik sendrom tanısı, şişmanlık ya da bel çevresi kalınlaşması olan kişinin bir İç hastalıkları ya da Endokrinoloji uzmanı tarafından ayrıntılı muayene edilmesi ve gerekli kan testlerinin yapılması yolu ile konabilir. Yukarda sayılan belirtiler olsun ya da olmasın, kilo sorunu yaşayan bir kişinin bu açıdan bir uzmana baş vurması en doğrusudur.
Metabolik sendromun tedavisi nedir?
Metabolik sendrom tedavi edilebilir bir durumdur. Tedavi ile yukarda adı geçen pek çok sağlık sorunu, henüz daha gelişmeden önlenebilir ya da daha fazla zarar vermesi engellenebilir. Metabolik sendromun tedavi yöntemleri arasında, her hastanın kendisine özgü olmak koşulu ile şunlar yer alır;
- Sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması ile varsa fazla kiloların verilmesi.
- Obezite varsa buna yönelik bireysel tedaviler.
- Egzersizin hayatın bir parçası haline getirilmesi.
- Varsa kan basıncı, trigliserit ya da kan şekeri yüksekliğine yönelik tedaviler uygulanabilir.
Her hasta farklı koşullar ve özellikler taşıdığından uygulanacak tedaviler de kişiye özgü olmalı ve tedaviye bir uzman hekim tarafından yön verilmelidir.